Fedakar Görünümlü Benciller


Bu yazı tüm fedakarları kapsamaz, bencillik bir yergi olarak kullanılmıştır ve basit farklı bakış açısı vardır. Günümüzde fedakarlık kutsanır, bencillik aşağılanır. Fedakarlık istenen, hoşa giden  bir davranıştır. Fedakarlar parmakla gösterilir, sözle övülür. Böylece fedakarlık insan için hedef haline gelir. Fedakarlığı başarıya benzetebiliriz. Aynı başarı gibi fedakarlık da insanlar için öznel bir hedeftir. Fakat fedakarlık, gerçekten  fedakarlık mıdır?
 
Örneğin bir diyalog:
- Bak sana ne yaptım
- Yok onu yemeyeceğim
- Ben senin için neler yapıyorum, sen elinin tersiyle itiyorsun
- Ama ben onu istemiyordum ki!
- Ne yapsam yaranamıyorum…
 
Yukarıdakine benzer diyalogları yaşamıyor muyuz? Bu diyaloglarda suçlu doğrudan kendisine yapılan iyiliği ret eden kişi olur. Dışarıdan görenler, diğeri için bir şeyler yapan fedakar olarak tanımlar. Diğeri ise artık nankör, bencil olur.
 
Beni benden çok düşünmek;
Bir başka diyalog:
- Tüm gün temizlik yaptım
- Ne gerek vardı o kadar temizliğe?
- Bir teşekkür edeceğine bunu mu diyorsun ? Siz rahat edin diye tüm gün canım çıktı
- Ya bana dokunmuyordu ki!
- Oğlum bak annen kendinden çok sizi düşünüyor, öyle konuşma...
 
Bir kişiyi, o kişiden çok düşünmek fedakarlık mıdır? Bazı durumlarda evet. 
Fakat çoğu  durumda, onun  adına düşünmek, aslında bizim en iyiyi bildiğimiz iddiasıdır. ‘’Onun düşündüğü değil, benim düşündüğüm doğru’’ demektir. Bir başka deyişle ‘’
Ben ne düşünürsem doğru, iddiasıdır. Hal böyle olunca karşıdaki kişide direnç oluşur ve ona söylenenleri ret eder. İşte o noktada ‘’fedakar kişi kahraman, diğeri bencildir Aslında buradaki bencil fedakar olandır. Biraz provakatif  olacak ama hep başkalarını düşünen kişilerde aslında inceden ‘’hep benim dediğim olsun’’ tavrı yok mudur?
 
Bencillik derken ağırlık olarak ben merkezciliği kastettiğimi de belirmek isterim.Herkes ben merkezcidir ama bazıları biraz daha fazla! Ben merkezciliğin hoş görülmediği durumlarda, bunu fedakarlığa yamamak ise bir tür kısa devredir. Lütfen, beni benden çok düşünmeyin.
Bu tür fedakarlıklar, hem fedakar olanlar hem de fedakarlığa uğrayanları tüketir.
Fedakar olan kendini yıpratır, anlaşılmazlığın verdiği derin karanlık kuyu içinde acıya düşer. ‘’Fedakarlığa uğrayan’’ ise ya bencillik yaftası altında ezilir, ya da karşı atağa geçer. Fedakarlığa karşı fedakarlık oluşturur. Sorun fedakarlık veya bencillik olmadığı için iki kişi birbiriyle anlaşmakta zorluk çeker.Tartışmalar anlamsız ve boş hale gelir. Böyle bir tartışmanın zemini ‘’ben olmadığı sürece anlaşma ve anlaşılma, çözme ve çözülme olamaz.

Fedakarlık karşılıksız mıdır?
Her fedakar fedakarlığının karşılıksız olduğunu iddia eder. Çünkü karşılıklı olduğunu itiraf edecek olursa, kendisiyle ve ben merkezciliğiyle yüzleşmek zorunda kalacaktır.Ne zaman ki, fedakar kişiyi hayal kırıklığına uğratacak bir şey yaşanır, işte o zaman ‘’ fedakar’’ karşılık beklediğini fark eder. Fedakarın fedakarlık beklediği bencilin bu davranışı , hayal kırıklığı ve öfke yaratır. Bana göre bu öfke bencilikle suçlanan kişiye değil, fedakarın kendisine olan öfkesidir. Bu öfke fedakarın o kadar fedakar olmadığının ve karşılık beklediğinin kendisinin farkına varmasıdır. Öfke bu noktada ortaya çıkar…Hesap çok basittir:  O kadar vermezsen, o kadar beklemezsin, o kadar üzülmezsin.Ancak bu basit hesabı ‘’ne kadar alacaksan, o kadar vereceksin’’ şeklinde okumamak lazım.Fedakarlık  da, almanın ve vermenin hesabı yoktur. Bu basit hesap zaten gerçek fedakarlar için de değildir. Belki de geldiğimiz bu virajda ‘’ gerçek fedakarlığı’’ da sorgulamak gerekiyor. Karşılık beklemeden veren kişi de mutludur. Vermenin mutluluğunu yaşar. Ya da mutlu olmak için vermiştir. Yani sonuçta her şey yine ‘’ben içindir.’’Herkes kendisi için bir şey yapmaz mı zaten? Bu kadarı da olsun…
 
Son söz: 
Güzel insanlar yaşam olduğu sürece daima umut vardır. Alma verme duygumuzu kontrollü yapabilirsek daha mutlu, huzurlu oluruz.

Saygılarımla,
Elif Satı KALAYCIOĞLU