Hukuk ve Ekonomi: Bir Milletin İki Temel Direği
Av. Burak EVCİ

Av. Burak EVCİ

Av. Burak EVCİ

Hukuk ve Ekonomi: Bir Milletin İki Temel Direği

07 Kasım 2025 - 22:14

Bir ülkenin yükselişi yalnızca ekonomik rakamlarla ölçülmez; adaletin sesi ne kadar gür çıkıyorsa, kalkınmanın temeli de o kadar sağlam demektir.
Hukuk ve ekonomi, birbirini tamamlayan iki kuvvettir: biri toplumun vicdanını, diğeri emeğin karşılığını temsil eder.
Bu iki alan arasındaki denge bozulduğunda, hiçbir kalkınma modeli uzun vadede ayakta kalamaz.

Dünyadaki güçlü ekonomilere baktığımızda, hepsinin ardında sağlam bir hukuk düzeni olduğunu görürüz. Adaletin öngörülebilirliği, yatırımın cesaretidir. Güvenin olmadığı yerde sermaye, emeğin olmadığı yerde üretim barınamaz. Tarihe baktığımızda, bu gerçeği kavrayan milletlerin nasıl ayağa kalktığını görmek mümkündür.

19. yüzyılın sonunda Japonya’da Meiji reformcuları, ülkeyi yıkıntıdan çıkarmanın yolunu yalnızca sanayileşmede değil, hukuk ve eğitim reformlarında aramıştı. Onlar biliyorlardı ki adalet olmadan ilerleme bir yanılsamadan ibarettir. Bugün Japonya’nın teknolojik üstünlüğünün ardında, o dönemde atılan hukuki ve idari temeller vardır.

Benzer bir anlayış, Osmanlı Devleti’nde de 19. yüzyılın ortalarında görülmüştür. 1839’da ilan edilen Tanzimat Fermanı, yalnızca idari bir düzenleme değil, modern hukuk devletine giden yolda büyük bir adımdı. Bu fermanla birlikte “herkesin can, mal ve ırz güvenliği” devlet teminatı altına alınmış; hukuk, kişisel otoritenin değil, ilkenin gücüyle anılmaya başlanmıştır. Osmanlı bu adımla, adaletin yalnızca yargılamada değil, ekonomik hayatta da düzenin temeli olduğunu fark etmişti.

Nitekim Tanzimat'tan sonra ticaret, vergi ve toprak hukukuna dair yapılan düzenlemeler, ekonomide istikrarın zeminini oluşturdu. Batı dünyasında ise aynı farkındalığın çok daha önce doğduğunu görürüz.

17. yüzyılda İngiliz düşünür John Locke, mülkiyet hakkını bireysel özgürlüğün temel direği olarak tanımlamış; Ona göre devletin meşruiyeti, vatandaşın emeğini ve mülkünü koruma sorumluluğundan geliyordu.

Bu fikirler,daha sonra Adam Smith’in “Ulusların Zenginliği”adlı eserinde ekonomiyle birleşmiş ve modern liberal düzenin temellerini attı. Smith’e göre serbest piyasanın kalıcı olabilmesi için hukukun üstünlüğünün zorunlu olduğunu vurguladı; çünkü adalet olmadan rekabet, rekabet olmadan refah olmazdı.

Bugün Türkiye de benzer bir kavşaktadır. İş dünyamızın dinamizmi, genç girişimcilerimizin cesareti ve sanayicimizin emeği var. Ancak bu çabaların kalıcı olması için adalet sistemimizin daha hızlı, öngörülebilir ve erişilebilir hâle gelmesi gerekiyor. Ekonomi güvenle beslenir; güvenin kaynağı ise hukuktur.

Bir iş insanının yatırım yapma cesareti yalnızca piyasa koşullarına değil, hukuki güvencelere de dayanır. Vergi sisteminde adalet, rekabette eşitlik, ticarette dürüstlük; bunların hepsi ekonomik sürdürülebilirliğin vazgeçilmez unsurlarıdır.

Biz inanıyoruz ki hukuk sadece mahkeme salonlarında değil; üretim tesislerinde, ofislerde ve hayatın her alanında nefes almalıdır.

Adaletin olduğu yerde ekonomi, ekonominin olduğu yerde umut vardır. 

Ve umut, bir milletin en büyük sermayesidir.

Av. Burak EVCİ

Bu yazı 5337 defa okunmuştur .

YORUMLAR

  • 0 Yorum